Yüz gelişimi ne zaman tamamlanır? Kızlarda ise incelenen tüm değişkenler 14 yaşına kadar belirgin şekilde artmaktadır; alın genişliğindeki büyüme 14 yaşında tamamlanırken, yüz ve alt çene boyutlarındaki artış, yavaşlamakla birlikte iki yıl daha devam etmekte ve büyüme 16 yaşında sona ermektedir.
Hafizanallah, böyle olmadığı zaman, dünya gelir kâfiyenin yerine oturur; saltanat, kafiyenin yerine oturur; bir kapkara saray, kafiyenin yerine oturur; etrafında gezen kapkara ruhlu insanlar, kâfiyenin yerine oturur; aldatan insanlar, kâfiyenin yerine oturur; aldanmış nâdânlar, kendilerini bir şey bilenler, kâfiyenin yerine oturur
Merhabaarkadaşlar, Bebeklerin ilk nasıl oturtulması gerektiği hakkında birçok soru aldığım için artık son noktayı koymak adına bu bilgileri sizinle paylaşıy
Sardunyanın Şarkısı. Bazı kadınlar ne ekse biterdi, ne dikse büyürdü. Öyle bereketliydi ki elleri. Bir kuru dal olsa bile toprakla buluşturdukları; filiz verir, yeşillenirdi. Belki sırf bu yüzden yaşadıkları onca şeye, rahat yüzü görmedikleri hayatlarına rağmen, o kadınların gözünde belli belirsiz bir ışık hep
lkGht. Ölünün kabri toprakla örtülüp düzlendiği ve insanlar dağılmağa başladıkları zaman, kabrin yanında durup şöyle demeyi sahabiler müstehap görürlerdi “Ey falan, La ilahe illallah de.” Bunu üç kere tekrar eder. Sonra yine ölüye hitaben “Ey falan, Rabbim Allah, dinim islam, Peygamberim Muhammed asm’dir de.” diye telkinde bulunurlar. Definden sonra telkin vermek meşrudur. Ama yapılması kesinlikle emredilmiş bir iş değildir. Peygamberimiz asm’in telkin verdiğine dair bir habere rastlanmamıştır. Ancak ashaptan ve tabiinden yukarıdaki rivayetler gelmiştir. Ölü, ruhun cesedinden ayrılmasından sonra öldüğünü anlamaktadır. Nitekim hadislerden de anlaşıldığı gibi, ruhun cesedden ayrılması ile nimet ve azap başlamaktadır. Ayrıca ölünün sadece baş tarafı değil bütün vucudunun üstüne tahta, kerpiç veya kamıştan şeylerle örtmek müstehaptır. Ölüm mutlak yokluk değil, bir halden bir hale geçiş ve bir evden diğer bir eve göçüştür şüphesiz. Bu göçün başlangıcı, dünyada birbirine en sıkı bağlarla bağlı olan, bedenle ruhun birbirinden ayrılmalarıdır. Bu nedenle ruhun bedenden ayrılışı, çıkışı ve bundan sonra ebedi istirahatgâhı olan cennet ya da cehenneme varıncaya kadar olan yolculuğu ve bu yolculuk esnasında geçecek olan hadiseler önemlidir. Ruh bedenden ayrılınca, yani insan ölünce artık biz onun bulunduğu âlemde sürdürdüğü hayatı müşahede edemiyoruz. Ama şer’î naslarda haber verilmiş olan her şeye kesin olarak inanıyoruz. Gözlem ve deney sahasından uzak olan, dünyadaki kesif cisimlerin idraki için verilmiş olan duyularımızla idrak edemediğimiz bu fizik ötesi âlemde, meydana gelen olayları ve ölümden itibaren insanların başına gelecek şeyleri ancak nakli delillerden öğrenebiliriz. İnsanların bu ebediyet yolculuğu esnasındaki halleri, âyet ve hadislerde yeter derecede izah edilmiştir. Öyleyse ebediyet yolcularının ilk yola çıkışları olan ruhun bedenden çıkışı ve ölünün cesedi kabre konuluncaya dek başına gelecek hallerden işe başlayarak bu husustaki haberlere bir göz atalım. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır “Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz meleklerimiz onun ruhunu alırlar.”1 “Allah, nefislerin ölümü zamanında canlarını alır.”2 “Ey Rasûlum, onlara de ki; sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği Azrail canınızı alacak…”3 Buna göre, ölüm meleği, Allah Teâlâ ve Allah’ın ruhları almakla görevlendirdiği melekler ruh’u almaktadırlar. Bu âyetler arasında var gibi görünen zıtlığı ortadan kaldırmak için âlimler, hadis-i şeriflere müracaat ederek şöyle bir açıklama getirmişlerdir Ölümün gerçek faili Allah Teâlâ’dır. O, hikmeti icabı, ruhları almakla ölüm meleğini Azrail’i görevlendirmiştir ve ölüm meleğinin yardımcıları durumunda bir kısım melekler daha bu işte görevlidirler. Buna göre, ölümün başlangıcı olan, ruhun ayaklardan itibaren boğaza kadar çıkarılması işini yukarıdaki birinci âyette işaret olunan ölüm meleğinin yardımcıları yapmakta gırtlağa gelmiş olan ruhu ise, âyet-i kerimede “Ölüm Meleği” adı verilen “Azrail” almaktadır. Ölümün hakiki faili ve yaratıcısı ise Allah Teâlâ’dır. Böylece yukarıdaki üç âyet, birbirini desteklemekte ve ölüm fiilinin meydana gelişinde rolü olanları beyan etmektedirler. Aralarında hiçbir te’âruz Ölüm meleğinin ruhları alışı, Allah’ın izniyledir. Allah’ın izni olmaksızın bir sivrisineğin canını almaya bile güç zira meleklerin hür iradeleri olmadığı gibi, emrolunan işleri yapmak için gereken kudreti de kendilerine Allah Teâlâ verir. O’nun emri ve izni olmadan hiçbir şeye güç yetiremezler. Ölüm meleğinin yardımcıları, rahmet ve azap meleklerindendir. Bir insan vefat edeceği zaman ölüm meleği ile birlikte rahmet ve azap melekleri de hazır olur. Bunların sayılarının dört ya da üç rahmet, üç de azap olmak üzere altı olduğunu bildiren rivayetler Bu melekler eceli gelmiş olan mü’mine güzel surette görünüp rıfk ile yumuşaklıkla muamele ederler. Ve mü’minin ruhuna “Çık, ey güzel cesette bulunan doygun ruh. Hamdedici ve Allah’ın rahmetiyle, güzelliklerle müjdelenmiş olarak çık ve Rabbine kavuş.”7 diye hitap ederler. Mü’mine verilen bu müjde ve meleklerin güzel görünüşü, kılıçların vuruşundan daha şiddetli olan ölüm acılarını unutturur ve onu sevince garkeder. Bir hadis-i şerifte ölüm acıları, yünün içinden çekilen dikene teşbih edilerek, dikenin yünden bir şeyler kopardığı gibi, ölümün de mutlaka acılarının olacağına işaret Şeddâd b. Evs de v. 41/661 şöyle demiştir “Ölüm mü’mine dünya ve âhiret musibetlerinin en korkuncudur… Eğer ölülerden biri kalkıp da dünyadakilere ölümü haber verseydi, dünyadan faydalanamaz ve hiç bir şeyden lezzet alamazlardı.”9 Ölümün şiddetini şöyle bir kıyasla daha iyi anlatmak mümkündür Bizim bir yerimize bir diken batınca, yahut bir uzvumuz kesilince duyduğumuz acı, o anda oradan canın çekilmesi sebebiyledir. Bunu, bütün uzuvlardan canın çekilmesi anındaki duruma kıyaslarsak ölüm acısının ne kadar şiddetli olacağı daha iyi anlaşılır. Ruh vücudumuzu tedricî olarak terk eder; önce ayaklardan yukarı doğru çekilir, ayaklar soğumağa başlar. Daha sonra ise bacaklar ve daha yukarı kısımlardan çekilir ve gırtlağa gelince artık insanın dünya ile ilgisi kesilir. Dünyayı göremez ve öteki âleme yönelmiş Ölüm anında insanın yanına gelen melekler, kâfire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler “Çık, ey habis cesette olan habis ruh. Alçaltılmış olarak ve cehennemle müjdelenmiş olarak çık.”11 Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. Lafızlarında bazı faklılıklar olsa da manâ yönünden aynı olan rivayetlerde mü’minin ruhunun ölüm meleği tarafından alınır alınmaz hemen yanında bekleyen rahmet meleklerine verileceği ve onlar tarafından yükseltileceği; kâfir ve kötü kimselerin ruhlarının ise bekleyen azap meleklerine teslim edileceği ve kendisine gök kapılarının açılmayacağı haber verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de işaret olunduğu gibi,12 ölüm meleğinin ruhu alışı esnasında hazır bulunan rahmet ve azap melekleri birbirlerine “Bunun ruhunu kim yükseltecek?” diye sorarlar. Ta ki Allah Teâlâ bunlardan birine o kişinin ruhunu almalarını emredinceye Bu esnada ruh müdrik olarak bakî kaldığından dünya hayatının sona erdiğini ve bedenden ayrıldığım Bera’ İbn Âzib’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ruhun cesetten çıkışı ve mezara konuluncaya kadar başından geçen olaylar şöyle anlatılıyor “Resûlullah asm ile birlikte ensardan bir adamın cenazesine gittik. Kabre vardığımızda mezar henüz kazılmamıştı. Peygamber asm oturdu, biz de yanı başına oturduk. Sessiz duruyorduk. Rasûlullah asm elindeki bir odun parçasıyla toprağı karıştırıyordu. Birden bire başını kaldırdı ve iki ya da üç kere “Kabir azabından Allah’a sığının!” dedi. Ve sonra şöyle buyurdu “Mü’min kul dünyadan ayrılmak ve âhirete göçmek üzereyken ona semâdan yüzleri güneş gibi parlak melekler, cennetten getirdikleri kefen ve kokularla gelip baş ucuna oturur ve şöyle der Ey iyi ruh, çık ve Allah’ın mağfiretine rızasına kavuş,’15 Kabın ağzından suyun aktığı gibi ruhu çıkar ve onu ölüm meleği alır. Hazır olan melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman içerisinde mü’minin ruhunu ölüm meleğinin elinden alıp, getirdikleri kefen ve güzel kokular içine koyarlar ki, ondan çıkan miskten daha güzel bir koku yeryüzüne yayılır. O ruhu hemen yükseltirler. Rastladıkları her melaike topluluğu bu hoş kokunun ne olduğunu sorarlar. Mü’minin güzel kokulu ruhunu yükselten melekler de onun dünyadaki en güzel isimleriyle falan oğlu falan diye söylerler. Ta ki, dünya semâsına varınca gök kapılarının kendisine açılmasını isterler. Gök kapıları açılır ve yükselirken ta yedinci kat semaya kadar her semada bulunanlar onu daha sonraki en yakın semâya dek uğurlarlar. Böylece yedinci kat semâya gelince Allah Teâlâ Kulumun kitabını dünyada işlemiş olduğu iyi amelleri İlliyyûn’a, yani Levh-i Mahfuz’un bir kıtasına yazın ve onu yeryüzüne iade edin. Ben Azîmuşşân onları topraktan yarattım. Yine toprağa çevireciğim ve ikinci defa ondan çıkaracağım.’ buyurur ve melekler ruhu yeryüzüne indirirler. Ceset kabre girdikten sonra da ruh cesede iade olunur…”16 Diğer bir rivayette ise mü’minin ruhunun çıkışı yağdan kıl çekmeye teşbih edilmiş ve çıkar çıkmaz hazır bulunan rahmet melekleri tarafından İlliyyûn’a götürüleceği haber Şa’ranî’nin “Muhtasaru’t-Tezkire” de naklettiğine göre, İmam Gazzalî’de “Keşfu Ulûmi’l-Âhire” adlı eserinde yukarıdaki Berâ’ İbn Âzib hadisindekine yakın bir ifade ile ruhun yedi kat semâya yükseltilişini ve Allah Teâlâ’nın huzuruna çıkarılışını anlatmaktadır. Gazzâlî’nin anlatılışında her gök kapısının açılışında, mü’minin iyi amellerinden bir ya da bir kaçının melekler tarafından medh için zikredileceği de Dahhâk’tan v. 105/723, “Ölüm korkusundan Ayaklar birbirine dolaştığında” âyeti19 için “İnsanlar bedenini teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler.” dediği rivayet Ebû Hureyre v. 57/676 nin Rasûlullah asm’den rivayet ettiği isnadı hasen bir hadis-i şerifte, mü’minin ruhunun rahmet melekleri tarafından semâya yükseltileceği ve orada mü’minlerin ruhlarının yanına götürüleceği haber verilmektedir. Mü’minler, yeni gelen ruh sebebiyle çok sevinecekler ve ona hemen dünyadakileri “Falan ne yaptı? Filanın durumu nasıl?…” gibi sorularla sormaya başlayacaklar. O esnada onlara “Arkadaşınızı bırakın istirahat etsin. Çünkü o şiddetli bir geçitte idi.” denir. Sonra yine sorularına devam ederler. Sorulanlardan bazıları için “O öldü. Size gelmedi mi?” deyince “Ateşe götürüldü.” derler. Kâfir öldüğü zaman ruhundan çok kötü bir koku yayılır ve ruhu kâfirlerin ruhlarının yanma Ebu Hureyre, kendisinden sahih bir senetle nakledilen sözünde de, mü’minin ruhunun semâya yükseltileceğini ve orada mü’minlerin ruhlarının gelip kendisine dünyadaki tanıdıklarını soracaklarını İstanbul surları dibinde medfun olan Ebû Eyyûb el-Ensarî v. 51/671 de mü’minin ruhunun yükseltilişini anlatırken, rahmet ehlinin kendisini karşılayarak dünyadakileri soracaklarını haber Meşhur hadis ravisi Vehb b. Münebbih v. 110/728, mü’minlerin ruhlarının gelen mü’mini karşıladıkları ve dünyadan haber sordukları, bu makamın yedinci kat semâda Allah tarafından mü’minlerin ruhları için yaratılmış parlak bir yer olduğunu Yine hadis-i şeriflerde ifade edildiğine göre, kâfir ve günahkâr olanların ölümü anında melekler kendilerine korkunç bir surette görünecek, kendisini azapla müjdeleyecek ve ıslak yünden dikenli demirin çıkarıldığı gibi, zorla ve azap ederek ruhlarım Bu esnada imansızlar çok şiddetli azap ve korku içinde olacak. Ölüm meleği çıkardığı ruhu, yanında cehennemden getirdikleri bir ateş parçasıyla bekleyen azap meleklerine teslim edecek. O esnada kâfirin ruhundan çıkan pis koku her tarafa yayılacak. Azap melekleri bu ruhu, dünya semâsına götürüp kapıların açılmasını istedikleri zaman gök kapılan açılmayacak ve ruhu Siccin’e, emsali ruhların yanına götürülüp yaptığı kötülükler oraya yazıldıktan sonra ruh, kabre konan cesedine iade Kur’an-ı Kerim’de bunların hali şu şekilde dile getirilmiştir “Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara gök kapıları açılmaz ruhları göğe yükselmez ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar yani hiç bir zaman cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara müşriklere böyle ceza veririz.”27 Bu konuda mü’min ve kâfirin hallerini anlatan haberler pek çoktur. Burada Ebu Hureyre’den Müslim’in v. 261/874 rivayet ettiği hadis-i şerifi de zikrederek konuyu noktalayalım. Ebu Hureyre ra, Rasûlullah asm in şöyle buyurduğunu söylemiştir “Mü’minin ruhu çıktığı zaman, onu iki melek karşılayıp alırlar ve yükseklere götürürler.” Râvi Hammâd v. 167/783, müteakiben güzel kokusunu ve miski zikretti, demiştir. Daha sonra Peygamberimiz asm “Ve semâ halkı Arz yeryüzü tarafından hoş ve güzel bir ruh geldi. Allah sana ve dünyada iken imar edegeldiğin cesedine salât eylesin.’ derler. Müteakiben Aziz ve Celil olan Rabbine götürülür. Sonra Bunu ecelin sonuna yani Sidretü’l-Müntehâ’ya götürün’ buyurulur. Kâfire gelince; onun ruhu çıktığı zaman sema ehli, yeryüzü tarafından pis kokulu habise bir ruh geldi, derler. Onu ecelin sonuna yani Siccîn’e götürün, denilir.” Ebu Hureyre “Rasûlullah asm, hemen üzerinde bulunan ince örtüyü burnuna götürdü de şöylece kapattı.” dedi. 28 Mü’minin ruhunun burada anlatılan hallerle karşılaşmasının, yıkanıp kefenleninceye kadar sürdüğü ve cesedi kefenlenirken, ruhun da birlikte kefene gireceği Diğer bir rivayette ise, yıkanması esnasında cesedi seyrettiği haber Bazı rivayetlerde ise kabre konuluncaya ve üzerine toprak atılıncaya dek bir meleğin elinde cesede yapılan muameleyi seyredeceği ve daha sonra kabre konan cesedine döneceği haber verilmiştir ki, 31 bunların hepsi de mümkün şeylerdir. Çünkü zaman izafidir ve bize göre çok kısa bir zaman hududu içerisinde, Allah’ın mü’minin ruhuna bir çok olayı yaşatması mümkündür. Kâfir ve günahkâr olanlar ise, cesetlerine yapılan muameleyi içinde bulundukları azap durumu ve hasretleri sebebiyle bilemezler. Onlar, kendi başlarına gelecek olanla meşguldurlar.
1 Arkadaşlar merhaba, Biliyorsunuz ki insan yüzü sürekli değişiyor. Peki bu insan yüzü ne zaman tamamen oturur ve değişimi biter? Ve çocukken tipsiz birisinin büyüyünce yakışıklı olma ihtimali var mı? Veya tipi olan birinin büyüyünce tipsiz olma ihtimali? 2 Bildiğim kadarıyla 20'li yaşlarda gelişim tamamlanır, 2. sorduğunuz soru için tabii ki olabilir ama herkeste değişkenlik gösterebilir bu durum. 3 Ben eskiden çok tipsiz biriydim. Şimdi büyüdükçe yakışıklı olmaya ve değişmeye başlıyorum. Kişiden kişiye değişir. Ve çocukken tipsiz birisinin büyüyünce yakışıklı olma ihtimali var mı? Evet var. Veya tipi olan birinin büyüyünce tipsiz olma ihtimali? O da var. 4 21'den sonra oturmuş oluyor. Sonrası hayatın getirdiği stres, imaj, moda, hastalık, genetik vs. sebepler ile beraber ufak değişimlere neden oluyor.
Emekleme ve oturma gibi motor becerileri bu süreçte anne-babaların en yakından takip ettikleri aşamalardandır. Bu basit hareketler bir bebeğin vücudunu tanıyarak, onu gerektiği gibi kullanabilmeye başlamasının ilk işaretleridir. Bu tür başarıların gecikmesi ise bazen büyük bir kaygı nedeni olsa da ebeveynler çoğu zaman endişelenecek bir durum olmadığı bilmelidirler. Çünkü ilk emekleme ve oturma her bebek için değişik zamanlarda ebeveyn bebeğinin sorunsuz bir şekilde gelişimini tamamlamasını ve sıra dışı durumları erkenden fark edebilmeyi ister. Bu nedenle bir bebeğin her hareketi ebeveynleri tarafından çok yakından takip edilir ve bazı küçük başarılar çoğu zaman büyük bir heyecanla karşılanır. Emekleme ve oturma gibi motor becerileri bu süreçte anne-babaların en yakından takip ettikleri aşamalardandır. Bu basit hareketler bir bebeğin vücudunu tanıyarak, onu gerektiği gibi kullanabilmeye başlamasının ilk işaretleridir. Bu tür başarıların gecikmesi ise bazen büyük bir kaygı nedeni olsa da ebeveynler çoğu zaman endişelenecek bir durum olmadığı bilmelidirler. Çünkü ilk emekleme ve oturma her bebek için değişik zamanlarda gözlemlenebilir. Dünya Sağlık Örgütü WHO’nün yaptığı bir araştırmaya göre, bebekler ortalama 8 aylıkken tam olarak emeklemeye başlamaktadırlar. Burada verilen sayı, tabii ki ortalama bir yaştır ve kesinlikle her bebek için geçerli olması beklenemez. Emekleme motor becerisinin kazanımı için gerekli gelişim bazı bebeklerde daha erken, bazı bebeklerde ise daha geç gözlemlenebilir. İlk emekleme bazı bebeklerde çok belirginken, bazılarında ise tam olarak dört ayak üzerinde bile olmayabilir. Doktorunuz ile iletişim halinde olduğunuz ve bebeğiniz ile ilgilenmeye devam ettiğiniz sürece panik yapmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Sabırlı olmanız ve bebeğiniz için doğru anın gelmesini beklemeniz gerekmektedir. Bebekler En Erken Ne Zaman Emekler? Bir bebek ortalama olarak 8 aylıkken emeklemeye başlar. Bu yaş bazı bebeklerde 6 aya kadar inebilir. Her bebeğin gelişim hızı, çeşitli faktörlere bağlı olarak değiştiği için farklılıklar görülmesi normaldir. Araştırmalara göre, İngilizcede “Tummy Time” olarak adlandırılan, “karnının üstünde geçirdiği zaman” şeklinde çevirebileceğimiz aktivite zamanları emekleme yaşını daha geriye çekmektedir. Fakat yine de 6 aydan öncesi bir bebeğin emeklemesini beklemek için çok erken bir yaştır. Bebekler En Geç Ne Zaman Emekler? Bebeklerin emekleme yaşı 11 aylık olana kadar uzayabilir. Bu tamamen normal bir durumdur. Bebeklerin vücut yapısı, kilosu, aktifliği, karnının üzerinde geçirdiği zaman gibi kriterler ile diğer genetik ve çevresel faktörler bir bebeğin emeklemesini geciktirebilir. Çocuğunuzun emeklemesinin gecikmesi durumunda, eğer diğer her şey normal gidiyorsa korkmanız gereken bir durum yoktur. Zira bazı bebekler, emekleme aşamasını tamamen atlayıp doğrudan ilk adımlarını atarak anne-babalarını şaşırtabilirler. Down Sendromlu Bebekler Ne Zaman Emekler? Emekleme, yürüme, oturma ve konuşma gibi aşamaları, Down Sendromlu bebekler de diğer bebekler gibi tek tek yaşar. Aralarındaki fark ise onların bu evrelere ulaşmalarının daha uzun bir zaman almasıdır. Down Sendromlu bebeklerinin dört ayakları üzerindeki ilk hareketlerini heyecanla bekleyen anne-babalar; ortalama olarak belirtilen 8 aylık süreci görmezden gelmeliler ve Down Sendromlu bebeklerin daha sonraki dönemde emekleyebileceğini, bu gecikmenin de normal olduğunu bilmelidirler. Down sendromlu bir bebek emeklemeye 18 aylık olana kadar başlamayabilir. Bu süre tabi ki bebekten bebeğe değişiklik gösterse de Down Sendromlu bir bebeğe sahip anne-babaların akıllarının bir köşesinde bulunması gerekmektedir. Bebekler Ne Zaman Oturur? Bebeklerin oturması onların başarısı kadar ebeveynleri için de heyecan verici ve işleri kolaylaştırıcı bir etkendir. Oturan bebeklerin motor becerileri ortaya çıkmaya başlamış demektir ve artık etraflarını değişik bir açıdan görmeye başlarlar. Aileleri için ise mama zamanları çok daha kolaylaşır. 6 aylık bir bebeğin oturmaya başlaması sıra dışı bir durum olmamakla birlikte genel olarak bebekler, 7 ile 9 ay arasında artık tamamen kendi başlarına oturabilmeyi öğrenirler. Bebekler Ne Zaman Destekli Oturur? Bebeğinizin başını tutmaya başlamasından itibaren yavaş yavaş ona oturmayı öğretmeye başlayabilirsiniz. Tabii ki onu ilk başlarda çok zorlamamanız ve acele etmemeniz gerekmektedir. Bebekler 4 aylıkken ilk kez destekli oturmaya başlayabilirler. Bu oturma sırasında, ilk başlarda sizin yardımınıza fazlasıyla ihtiyaç duyarlar. Onları ellerinizle desteklemeniz veya etrafına yastık koyarak destekli bir ortam sağlamanız uygun olabilir. Bazı bebekler ilk kez oturmaya başladıklarında bu desteği kendi ellerini kullanarak da sağlayabilmektedir. Fakat kesinlikle bebeğinizin oturması için acele bir tavır sergilememeli, onun motor becerilerinin doğal bir şekilde gelişmesini beklemelisiniz. Bebekler Ne Zaman Desteksiz Oturur? Bir bebeğin desteksiz oturması gelişim sürecinde büyük bir yol aldığının ve iskelet yapısının artık vücudunu iyi desteklediğinin kanıtıdır. Kendi başlarına oturabilmeleri, mamalarını rahatça yiyebilmeleri ve etrafları ile ilgilenip oyun oynayabilmeleri bu küçük insanlar için oldukça büyük bir başarıdır. Bu başarıya kavuşma yaşı ise ortalama 7 aydır. Bir bebek 7 aylıkken artık kendi başına, desteksiz oturmaya başlayabilir. Fakat her durumda olduğu gibi bu durumda da dikkatli olmanız ve gereksiz kaygılara kapılmamanız gereklidir. Zira bazı bebeklerde bu süre 9 aya kadar çıkabilir ve bu tamamen normaldir. Bebekler Oto Koltuğuna Ne Zaman Oturur? Anne-babaların bebekleri ile yolculuk etmeleri gerektiğinde akıllara gelen ilk şey güvenliktir. Bir bebeğin otomobil yolculuğunun doğası gereği oluşan sarsıntılardan veya kaza gibi sıra dışı bir durumdan en iyi şekilde korunması gerekir. Bu yüzden bebeklerin araç içerisinde bir oto koltuğunda yaş ve kilolarına uygun şekilde oturuyor olması çok önemlidir. 1 yaşına basana kadar tüm bebekler, yüzü arka tarafa bakacak şekilde yerleştirilmiş oto koltuğunda oturabilirler. Bunun yanında 0-10 kilogram arası ağırlıktaki bebekler daha kemik ve kas gelişimini tam olarak tamamlamış sayılmadığı için oto koltuğu içinde yatar pozisyonda durmalıdırlar. Bebeğiniz 12 ayı doldurduktan ve yeterli gelişimi tamamladıktan sonra oto koltuğunu ön tarafa bakacak şekilde yerleştirebilirsiniz. Oto koltuğu 7 yaşına kadar kullanılabildiği gibi çocuğunuzun yaşına ve kilosuna göre uygun olarak seçilmiş olması gereklidir.
Sıcak Fırsatlarda Tıklananlar Editörün Seçtiği Fırsatlar Daha Fazla Bu Konudaki Kullanıcılar Daha Az 2 Misafir 1 Mobil - 1 Masaüstü, 1 Mobil 5 sn 11Cevap 0Favori Daha Fazlaİstatistik Konu İstatistikleri Son Yorum 4 yıl Cevaplayan Üyeler 10 Konu Sahibinin Yazdıkları 2 Ortalama Mesaj Aralığı 238 gün 8 saat 45 dakika Son 1 Saatteki Mesajlar 3 Haberdar Edildiklerim Alıntılar 1 Konuya En Çok Yazanlar trouble_at_sea 2 mesaj oglım_aşortman_gey 1 mesaj 2017 1 mesaj Guest-A1D77A97F 1 mesaj Jason Becker 1 mesaj Konuya Yazanların Platform Dağılımı Masaüstü 2 mesaj Mobil 4 mesaj Konuya Özel Yasım 19 ve her gün vücudumun ayrı bir yerinin tepki vermesinden bıktım sivilceler bi çıkıyor bi kayboluyor ,bacaklarım belli belirsiz ağrıyor boy uzamasındanmış, saçma sapan yerlerden kıl tüy cıkmaya başladı,yüzüm sürekli şekil size ne zaman bitecek bu çile, ne zaman rayına girecek bu vücut,yüz?Bu arada ben ne iğrenç bi insan olmuşum yav yüzün oturması lazım. Ama tabi yaşlanınca daha değişiyor tip ve cilt. Ama ergenliği atlatıp yeni yüzünü 20 yaşında bulur insan 25'e doğru tam oturur. Sivilceler için kükürtlü sabun öneririm. Her gece yıka. Birkaç ayda etkisini görürsün. Fazla çekirdek yeme. Bizzat denedim. 1 hafta aşırı şekilde çekirdek tükettim 1-2 günde kaymak gibi surat mayın tarlası oldu Yaş 17 umarım bi düzelme olur benimde yaş 17 suratım bebek gibi lan bir tane sakalı gec tüy çıkmadı quoteOrijinalden alıntı m4y 25'e doğru tam oturur. Sivilceler için kükürtlü sabun öneririm. Her gece yıka. Birkaç ayda etkisini görürsün. Fazla çekirdek yeme. Bizzat denedim. 1 hafta aşırı şekilde çekirdek tükettim 1-2 günde kaymak gibi surat mayın tarlası oldu Çok varmış yav sivilce yapabilecek hiçbir şeyi fazla tüketmiyorum zaten sivilce fazla durmuyor yüzümde ama çok dengesiz,aksi zamanlarda çıkıyorlar insan kendinden nefret ediyor. max 25 25ten sonra istesende değişmez Hort olacak ama böyle bir şey var mı ? Yüz oturması falan. Böyle bir şey yaşayan oldu mu 25+ forumdaslar ? Kadınlarda 25 erkeklerde 40 peak noktalarıdır. kafanın arkası düzse hiçbir yaşta oturmaz Sayfaya Git Sayfa
Kalabalık bir iş yemeğinde aniden gelen krizi, onu apar topar hastaneye götürüşlerini, kalp krizi geçirdiğini, ölmek üzere olduğunu düşünüp çok korktuğunu ama doktorların yaptıkları onca incelemenin bir sonuç vermediğini, hastalığına bir türlü teşhis koyamadıklarını uzun uzun anlatmıştı. Onu muayene eden doktorlara hafiften sitemliydi. O kadar incelemeye, tetkike, değerlendirmeye rağmen bir türlü teşhis koyamadıklarından yakınırken canının bu konuya çok sıkıldığı her halinden yandan bunun bir panik atak olduğunu hissediyor, bir yandan da ona hemen Sizde panik atak var’ dememden korkuyor, bu hastalığı kendine bir türlü konduramıyor, yakıştıramıyor, âdeta bundan de olsa o ünlü bir işadamıydı. Aklını, yeteneklerini, çalışkanlığını, becerikliliğini tüm ülke biliyordu. Böyle birinde panik atak ne gezerdi! Hem bütün bunlar psikolojik olsa kendi bunu durdurmaz mıydı?Daha önce hiçbir ruhsal sorunu olmamış, sağlık kontrollerini rutin olarak yaptırmıştı. O sıralar hayatında her zamankinden daha fazla stres yaratacak bir şey de yoktu. Zaten olsa da alışkındı böyle şeylerle başa çıkmaya. Güveniyordu kendine.“Ne güzel...” dedim. “İnsanın kendine güvenmesi, bu kadar çalışkan ve başarılı olması gerçekten güzel...”Bu sözlerim hoşuna gitti. Ancak hemen ardından “Panik atak, işte tam da böyle insanları sever” diyerek hastalığı ona anlatmaya başladım. Önce hafifçe asılan ve gerginleşen yüzü, zamanla yerini hafif bir teslimiyete, sonrasında ise meraka ve çözüm arayışına bıraktı...Panik atak, son derece yaygın bir hastalıktır, diyerek devam ettim sözlerime... Bir gün, aniden hepimizin kapısını çalabilir ve iradeyle, akılla durdurulamaz.*** Bu hastalık tıp tarihinde oldukça yenidir yani yaşadığımız çağın koşullarına bir tepki olarak da ortaya çıktığı düşünülmektedir. Özellikle metropollerde, yoğun stres altında hayatını sürdürmek, bu karmaşık dünyada kendine bir yer edinmek, ayakta kalabilmek için ciddi bir mücadele vermek zorunda kalan insanlarda daha sık görülmesi, bu düşünceyi doğrular sonra yapılan tetkiklerin normal çıkması bu atağı geçiren kişileri ikna etmediği gibi çoğu zaman biraz da kızdırır. Onu ölümle burun buruna getiren bu krizin mutlaka önemli bir fizyolojik nedeni olmalıdır. Bir şeyin yok diyorlarsa hastalığın ne olduğunu onlar da anlayamamıştır. Bu düşünceyle başka hastanelere, başka doktorlara gitmeye HAYATIN MERKEZİNE OTURURİlk ataktan sonra psikiyatriye başvuran hasta oranı maalesef çok düşüktür ve bu sürede ataklar gelmeye devam eder. Her atak hastayı biraz daha korkutur ve endişelerini arttırır. Artık bu ataklar kişinin hayatının merkezine oturmuştur. Hastalıktan başka bir şey düşünemez olur. İşinden ve hayatındaki diğer alışkanlıklarından yavaş yavaş uzaklaşmaya başlar. Hastalık zaten tam da bunun için hastalığın en önemli belirtisi yoğun bir ölüm korkusu ya da kişinin aklını kaybedeceği korkusudur. Bir anda tansiyon yükselir, kalbi daha hızlı atmaya başlar, nefes alış-verişleri sıklaşır, yüzü kızarır, terler, eli ayağı titrer, vücut kasları kasılır ve daha önce hiç böyle bir durumla karşılaşmadığından kişi bunu neye yoracağını bilemez. Korku hali arttıkça bu kişiler ölüyorum galiba diyerek hemen acil servislere bu kriz ve hissedilen bu korku uzun sürmez. Bunu, tavana hızla atılan bir topa benzetebiliriz. Top tavana doğru yükseldikçe korkuyla birlikte bütün belirtiler artar. Top tavana çarptığı an artık durum tahammül edilmez olur. Ancak o pik noktadan sonra top aynı hızla yere düşerken belirtiler de aynı hızla azalmaya sırasında hızla yükselen tansiyon, böbreklerin hızla devreye girmesiyle düşer ve kişi tuvalete gitme ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyacın başlaması, krizin geçmekte olduğunun habercisidir. Arkasından bağırsaklarda hareket başlar, hatta ani gelişen ishaller bile gidildiğinde muhtemelen kriz bitmek üzeredir. Yapılan tetkiklerde tansiyon ve nabız normalden biraz daha yüksektir ancak bunun dışında kişide herhangi bir bedensel bozukluk YÜZ YÜZE GELMEKBütün bu belirtiler herhangi bir nedenle ölümle yüz yüze gelen insanlarda görülen belirtilerle aynıdır, yani ikisi de yoğun korku belirtileridir. Yangın, deprem, terör saldırısı, ağır trafik kazaları gibi insanı gerçekten ölümle burun buruna getiren durumlarda, beden ölümle savaşmak amacıyla tüm otomatik sistemleri normalden çok daha hızlı çalıştırarak kişinin hayatta kalmasını sağlamaya gayret eder. Ancak panik atakta kişi herhangi bir tehdit altında olmadığı halde beden yersiz ve yanlış bir tepki şöyle bir örnekle anlatabiliriz; büyük binalarda üzeri camlı yangın düğmeleri vardır. Yaramaz bir çocuk, yangın olmadığı halde düğmenin üzerindeki camı kırıp yangın düğmesine bastığında bir anda ortalık nasıl birbirine girerse, panik atakta da aynen böyle olur. Aslında beden tehdit altında değildir yani yangın yoktur ama o yaramaz çocuğun yerine bu sefer de ruhsal mekanizmalardaki bir sorun o düğmeye DAHA SIK GÖRÜLÜYORBu hastalık, çalışkan, becerikli, fedakâr, sosyal ilişkilerinde başarılı, bir koltuğunda pek çok karpuz taşıyabilen, sorumluluk almaktan korkmayan, kapasitesi yüksek insanlarda biraz daha sık görülür çünkü bu kişiler hayatla göze göz, dişe diş mücadele eder ve risk almaktan, yorulmaktan, çalışıp çabalamaktan hiç çekinmezler. Cesur bir savaşçı gibi hayatla kıyasıya savaşırken zaman zaman hissettikleri korku, kaygı, çaresizlik, başarısızlık endişeleri, öfke gibi duygularla sırtlandıkları ağır sorumlulukların altında ezilirken bu duygulara genelde geçit vermez, onları hep bastırır ve yok sayarlar. Ne kadar yorulduklarını, yıprandıklarını düşünmez, kendilerini korumayı bu hastalık bir anlamda kişiyi kendinden korumaya çalışır. İnsanı o kadar korkutur, neredeyse ölmek üzere olduğuna o kadar inandırır ki, kişi mecburen bir adım geri çekilir ve onu çok yoran sorumluluklarına bir süre ara verir. Böylece de hastalık amacına ulaşmış ve kişiyi bir süre de olsa istirahate almış, dikkatini dış dünyadan kendine GÜRÜLTÜPanik atak insanı öldürmez ve kalıcı bir hasar yapmaz, yani aslında kuru gürültüdür ama kişiyi her seferinde çok korkutmayı başarır. Stres bütün hastalıkların en önemli tetikleyicisidir. Stres altında kimi insanda panik atak oluşurken kiminde depresyon, kiminde kalp hastalıkları, kiminde sindirim sistemi veya bağışıklık sistemi bozuklukları erken başlaması diğer hastalıklarda olduğu gibi panik atakta da çok önemlidir. Uzun süre bu hastalıkla yaşayan kişilerde, hastalık hayatın bir parçası haline gelir ve tedavi tedavileri genelde nöbeti durdurur ya da hafifletirler ama kesin tedavi mutlaka psikoterapiden geçer. Terapilerde hastanın nasıl bir atak geçirdiğini, bunun aslında bedenine bir zarar vermediğini, onun tek amacının kişiye yoğun bir korku duygusu yaşatarak hayatın içinde hissedip sonra da zihninin derinliklerine gömdüğü duyguların bir isyanı, dışarı çıkmak için buldukları bir yol olduğunu iyi anlatmak bunları sessizce dinledi Ali Bey, ardından tekrar anlatmaya başladı. Ama bu sefer hastalığı reddetmiyor, bu atağın nedenlerini hayatında arıyor, bana sorular soruyor, hastalıktan bir an önce kurtulmanın yollarını yandan aldığı ilaçlar, bir yandan terapiler derken kısa sürede durdu ataklar. Konuyu öyle çok araştırdı, öyle çok bilgi sahibi oldu ki, artık çevresinde benzer şikâyetleri olanlara yardımcı buna benzer krizler geçiriyorsanız, hastalık size yerleşmeden, bir an önce ruh sağlığı profesyonellerine başvurmalısınız. SEVGİYLE KALINSizler de bana drgbudayicioglu adresinden yazabilirsiniz. Haftaya görüşmek dileğiyle hoşça kalın, sevgiyle kalın.
insan yüzü ne zaman oturur